18 Haziran 2014 Çarşamba

BÜYÜRKEN KENETLENİLENİLEBİLİNİR Mİ?


İş dünyasında başarının anahtarı olarak kenetlenmiş ve birbirine inanan, güvenen bir yapının oluşmasını tüm patronlar ve yöneticiler çok derin bir arzuyla isterler. Çünkü bu durum başarının bir nevi anahtarıdır. Peki  kenetlenmenin ve bir olmak neden zordur? Neden mümkün olmaz?

Kenetlenmek ve bir olmak, büyümeyle doğru orantılı olan bir olgu değil maalesef. Büyümenin hızı ve kalitesine, kenetlenme ve bir olma hiç bir zaman yetişemiyor.

Ben dünyada ki başarılı organizasyonları ve kurumları kendimce analiz ediyorum. Sonuçta da doğru veya yanlış şunu gözlemliyorum. Büyüme homojen ve sıkı olan çekirdek yapıyı, çoklukla heterojen ve gevşek olan bir yapı haline dönüştürüyor. Bu durum, devlet içinde, şirket içinde, doğa içindeki herhangi bir yaşayan organizma topluluğu içinde geçerli.

Bu durumun tek istisnası ise tamamen aykırılık sergilememekle beraber, daha az dejenere olması sebebiyle, bence cemaat ve tarikatlardır. Kenetlenmenin başarılı olabilmesi için, manevi ruh birlikteliğinin maddi birlikteliğin önüne geçmesi gerekmektedir, tıpkı tarikat ve cemaatlerde olduğu gibi.

Peki bunu nasıl sağlarız? İşte buna çok kafa yoruyorum ve işin açıkçası, kendi küçük aklımca bir çözüm henüz bulabilmiş değilim.


Ama aklımın bir köşesinde de her zaman, heterojen bir yapı olmasına rağmen, sürekliliği devam etmekle birlikte, her geçen dönem artan bir ivmeyle ilgi duyulan, OLİMPİYATLAR Ve Şampiyonlar Ligi gibi futbol organizasyonları da var ki...Başarıyı hedefleyen şirketlerin bence, bu organizasyonlardan kendilerine çıkaracakları dersler veya alacakları tüyolar olmalı...özellikle kenetlenme ve bir olma duygusunun şirket bünyesine aşılanması hususunda...

6 Haziran 2014 Cuma

VERGİ AFFI DOĞRU MU?

Bu vergi bir kazanç sonucu tahakkuk etmiş mi? ETMİŞ... 
Bu vergiyi dürüstçe ödeyen kulüpler var mı? VAR... 
Devlet bütçesi oluşturulurken gelir kalemlerinin en önemlisi Vergi mi? VERGİ... 
Peki bu vergiler ile yatırım yapılıyor mu? YAPILIYOR... 
Her mükellef kendisine tahakkuk eden vergi borcunu ödemezse ne olur? DEVLET BATAR... 
Peki bu vergi de kul hakkı var mı? VAR... 
Vergisini dürüstçe ve düzenli ödeyenler bu durumda haksızlığa uğruyor mu? UĞRUYOR... 
Sonuç olarak vergisini ödeyen enayi mi? ENAYİ... 
Peki FENERBAHÇEMİN her mali kongresinde başkanımızın göğsünü gere gere bir gurur vesilesi olarak ödenen vergilerden bahsetmesi bir övünç kaynağı mı? DEMEK Kİ DEĞİL... 
Vergisini ödemeyen ve af olan kulüpler Uyanık ve Akllı mı? GÖRÜNEN BU... 
O halde Görünen doğru mu? KESİNLİKLE YANLIŞ.. 
Peki "deveye diken" diye başlayan meşhur atasözümüzün devamı "Devlete ..." diye mi bitmeli? DEMEK Kİ ÖYLE... 
Bir FENERBAHÇELİ olarak bu durumu nasıl karşılamalıyım? TAKDİR SİZLERİN !...

18 Mart 2014 Salı

KILAVUZA İHTİYACI OLAN GÖRÜNEN KÖYÜMÜZ

Bakara Suresi 268. ayette ise Yüce ALLAH diyor ki; "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin işleri emreder".

İşte Yüce ALLAH'IN apaçık bu uyarısına rağmen şeytanın sözünü düstur edinenler,

Ünlü şairimiz, Tevfik Fikret'in üstüne basa basa söylediği; "Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha (yağma sofrası) sizin. Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin".

cümlesini boşa çıkarmamak gayesiyle canhıraş bir şekilde çalışıyorlar ki ne çalışmak...

İşte bütün bunların olacağını önceden gören büyük üstad Mehmet Akif, "Bir külâh kapmaksa şayet bunca hırsın gayesi… Kendi namusun olur er geç onun sermayesi" diyerek gayet net bir şekilde uyarıyor...

Ama biz "ekonomik olarak gelişiyoruz", "gayri safi milli hasılamız şöyle oldu","eyyy imf artık silkelen ve kendine gel, bak sana borcumuz kalmadı", "marmaray yaptık, 3.köprüyü yapıyoruz, otobanlar yaptık, hızlı tren yaptık" diyerek hem kendilerini hem de biz saf ahaliyi Hasan Sabbahın Haşşaşileri gibi uyutuyorlar...

Ama buna cevabını, Gustavo Peder veriyor ve diyor ki; "Gelişmiş ülke fakirlerin bile arabaya bindiği değil, zenginlerin bile otobüse bindiği ülkedir".

Bunun üzerine "biz demokratik açılım" yaptık, "benim türbanlı kardeşim okuluna rahat gidiyor, kamu da rahat çalışıyor, özgürlük getirdik" diyor...

Bunun üzerine Konfüçyüs de diyor ki; "bokun üzerinde oturabilirsin ama kokusunu engelleyemezsin"...

Derken hukuksuz telefon dinlemeleri ortaya birer birer çıkmaya başlıyor...

Bu durum üzerine İlhan Berk de diyor ki; "Hesabını veremeyeceğiniz işlere kalkışmayın, çünkü öteki tarafta bulaşık yıkatmıyorlar"...

Hadi sen misin bunu diyen? biz ne yapıyorsak memleketimizin geleceği için yapıyoruz diye ahalimizi kandırmaya devam ediyorlar...

Mark Twain de diyor ki; "İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten daha kolaydır"...

Haklı...çünkü ahalimiz çok duyarsız bir şekilde ve yaptığı iyi şeyleri kılıf yaparak bütün olumsuzlukları görmezden gelmeye başlıyor...

Bunun üzerine Swift ahalimize diyor ki; " Görmek istemeyenler kadar kör yoktur"...

Yüce ALLAH ta ahalimizin uyanık olması için Zariyat Suresi 58. ayette diyor ki; "ALLAH rızık verendir, güçlüdür, kuvvetlidir".

Ahali görüyor, okuyor, dinliyor ama nedense akıl tutulması yaşamaya devam ediyor...

Bunun üzerine Yüce ALLAH Ankebut Suresi 64. ayette şöyle diyor; "Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat o dur. Keşke bilmiş olsalardı"...

Ve Yüce ALLAH Nahl Suresi 16. ayette; "Muhakkak ki, ALLAH, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size böylece öğüt veriyor".
diyerek devam ediyor...

Ama at gözlüğü takmış olan ahalimize dayanamayıp, Voltaire de diyor ki; "Kendilerini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler sadece kölelerdir"...

Toplum olarak yapmamız gerekeni Boileau söylüyor ve diyor ki; "Kusurlarınızı söyleyebilecek dostlar edinin"...

Kulağımıza küpe yapmamız içinde Tolstoy diyor ki; "Kötüler kendilerine katlanıldıkça daha da azarlar"...

Bu dakikadan sonra olması gereken hayat düsturumuzu ise Bir Meksika atasözü söylüyor ve diyor ki; "Akıllı kimdir? Herkesten öğrenen. Kuvvetli kimdir? Hırslarını yenen, Zengin kimdir? Halinden memnun olan"...

Eeee ne demiş atalarımız; "GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTEMEZ"...

Tevfik ÇELİK

11 Mart 2014 Salı

FIRTINA DA UYUYABİLİRİM

Çok sevdiğim ve sıkça kullandığım bir atasözümüz vardır, "Önümü kış tutayım, bahar olursa şansıma" diye...

Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzakta ki köylerden kimse onun çiftliğinde

çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vazgeçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.

Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. 

Adamın haline bakıp "çiftlik işlerinden anlar mısın?" diye sormadan edemedi çiflik sahibi. 
"Sayılır" dedi adam ve ekledi "fırtına çıktığında uyuyabilirim". 
Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı. 

Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar:

Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: 
"Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım".
Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: "Boş verin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya". 
Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.
Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: 
Aaa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı:  
"Fırtına çıktığında uyuyabilirim".

Gereken tedbiri zamanında almak, tedbirli davranmak, tecrübelerden ders çıkartmak ve gerisini ALLAHA bırakmak. İşte bütün bunları çok güzel özetleyen yukarıda ki öyküden sonra biz millet olarak neden illa ki, önlem almayıp, olayın olmasını bekler ve yıkıcı sonuçlara maruz kalırız diye düşünmeden edemiyorum. Halbuki perşembenin gelişi çarşambadan bellidir der atalarımız. Artık akıllı düşünüp, akıllı davranmalı ve durumdan vazife çıkarmayı her daim bilmeliyiz. Benim milletim bunu fazlasıyla hak ediyor. 


Yeni nesiller bu bilinçle yetişmeli ve daha güzel, daha güvenli, daha refah ve yaşaması daha keyifli bir Türkiye de yaşamalılar.


26 Şubat 2014 Çarşamba

- MIŞ GİBİ YAPMAK

Benim güzel ülkemde, güzel insanım için artık hiç bir şey eskisi gibi değil.

Devir öyle bir hale geldi ki, artık isteseniz de istemeseniz de tribünlere oynamak zorundasınız.

Devir öyle bir hale geldi ki, illa ki taraf olmak zorundasınız, ya siyah var ya da beyaz, başka renk yok.

Devir öyle bir hale geldi ki, inanmasan da, güvenmiyor olsan da, içine sinmese de korku imparatorluğunun baskısına boyun eğmek zorundasın.

Devir öyle bir hale geldi ki, kazandıklarını veya mevcudu korumak adına, sana ters gelen her türlü hususa onay vermek zorundasın.

Devir öyle bir hale geldi ki, taraftarı olduğun oluşumun, doğrusuna yanlışına bakmadan, bunu sorgulamadan, buna itiraz etmeden her türlü söylemini ve kararını uygulamak zorundasın.

Devir öyle bir hale geldi ki, hiç bir zaman seçen ve karar veren değil, moda diye, teknoloji diye, yasa diye, kural diye, hep sana dikte edileni, kabul etmek zorundasın.

Devir öyle bir hale geldi ki, çamur at izi kalsın davranışları itibar görür, gerçekler ise kabul görmez ve dinlenmez, uzak durulması gereken cüzzamlı bir şekle büründü.

Devir öyle bir hale geldi ki, korkusuzca gerçeği söyleyenler bölücü, yalakalık yaparak bölücülük yapanlar ise iktidar sahibi oldular.

Devir, "küçük insanların, büyük gölgelerinin olduğu güneşin batmakta olduğu" bir ülke haline getirdi Türkiyemizi ve akabinde de maalesef tam da Nasrettin hocanın dediği gibi "Ye kürküm ye devri oldu".

Ülkem ve gelecek nesiller adına çok üzgünüm. Umarım bir sihirli değnek her şeyi kısa zamanda değiştirir ve bu kabullenilmişliklerden ülke olarak kurtuluruz.