8 Mart 2010 Pazartesi

KARİYER YORGUNU MU? YOKSA KARİYERİ YORGUN MU?

Günümüzde iş hayatı bizleri öylesine bir çarkın içine sokuyor ki özel hayat olgusu ister istemez gözardı edilir duruma geliyor. Rekabetin çok yoğun olduğu ve bu rekabet içinde ezilip kaybolmamak adına yaptığımız mücadeleler bir takım tavizler vermemize neden oluyor. İşte bu tür durumları hicveden yazılı basında yayınlar ve internet ortamında ki paylaşımlar çok güzel ve esprili şekillerde işleniyor.

Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişi veya kişiler ile, doğru işi yapabilmek çok önemli. Bunu başardığımız anda kimse bizi tutamaz, zaten iş hayatındaki başarı hikayelerinin bir çoğunun altında yukarıda ifade ettiğim basit denklem yatıyor.

Hata yapma ve başarısız olma lüksümüz yok mu peki?
Kesinlikle var. Ama önemli olan aynı hatayı tekrar yapmamak ve yapılan hatadan ders almak. Tabi birde yerine koyamayacağımız geçen zaman var.

Hani ustaya başarısının sırrını sormuşlar, o da tecrübe demiş.
Peki ustam bu tecrübe dediğin ne menem bir şeydir ve buna nasıl sahip olacağız? Tecrübe nasıl kazanılır diye sormuşlar.
Usta da tecrübe yaptığın hataları tekrar etmemek ile kazanılır demiş. Yani usta olmak hiçte kolay değildir, uzun mesailer, uğraşılar sonucunda kazanılır.
Benzer hikaye malumunuz olduğu üzere, Edisonun elektrik ampülünü bulmasında da yaşanmış, başarısızlıkla sonuçlanan her deneyden sonra Edison, üzerinde düşünmeyeceğimiz ve gitmeyeceğimiz bir yolu daha eledik demiştir.

Peki zaman içinde kazandığımız tecrübe iş hayatımızda bize kariyer mi kazandırıyor? Bu durum bence çok ciddi analiz edilmesi gereken bir husus. Özellikle ekip çalışmasının çok önem kazandığı, bireylerin yetkinliklerinin çokta ön plana çıkmadığı ve adamcılığın maksimum düzeyde olduğu günümüz iş hayatında birçok çalışan kariyer yapacağım derdi ile yorgun düşüp, umutsuzluk ve moral bozukluğu içinde gün geçirir duruma gelmektedir. Verimlilik ve başarı düzeyi düşmekte, konulan hedeflere yaklaşılamamaktadır.

Tabi birde bu mücadele içinde gerçekten kişisel özellikleri ile faklılıkları olanlar vardır ki, bu tür kişiler kısa zamanda, terfi alamama, iş değişikliği yapamama veya kendini gösterememek gibi sebepler yüzünden kariyeri yorgun yöneticiler haline gelebilmektedir.

Bu tespitlerden sonra olması gereken nedir veya iş hayatında bu tür durumları gördüğümüzde yapmamız gereken nedir peki?

Bence kariyer yorgunu kişiler ile kariyeri yorgun kişilerin aynı ortamda çalıştırılırken harmanlaması iyi yapılmalı, özlük hakları, statüleri iyi belirlenmeli, işe ruhunu koyan kişi ile etiket sahibi kişinin performans ölçümlemelerinin bu gerçekler gözardı edilmeden yapılması gereklidir.

5 Mart 2010 Cuma

GÜLME KRİZİ

Yıl 1999 ve ve ben Pepsi Cola da Balıkesir bölgesinde çalışıyorum. 

O dönemde Balıkesir bölgesindeki bütün askeri birlik meşrubat ihalelerini aldık ve çokta iyi satışlar elde ediyoruz. Maksimum verim elde edebilme ve satışlarımızı beklentilerimizin de üzerine çıkarabilme adına bu birliklerden iki tanesine vending (bozuk para ile çalışan meşrubat) makinası koyduk. O dönemde bu makinalar çok değerli ve konuşlandıralacağı yerler tüm Türkiyede özenle seçilirdi. İşte bu sebeple de şirketin gözü bu makinaların çalışmasında ve verimliliğinde idi. 

Böylesine bir takibin olduğu o dönemde zaman içinde, meraklı tüketicilerimiz sayesinde makinaların ikiside arıza yaptı. Şirketten teknik destek istedim ve teknik servis geldi, arızayı giderdi. Ama haftası olmadan makinalardan birisi arızalandı ve çok geçmeden ikincisi de malesef arıza yaptı. Tekrar teknik servisi davet ettim ki, Balıkesiri programa dahil edip gelmeleri bile o dönemde oldukça lüks idi. Kısa süre içinde ikinci sefer geldiler ve arızaları giderip gittiler. Fakat tekrar arıza yaparlarsa makinaların beyinlerini değiştirmemiz gerekecek dediler. Ve öyle oldu, çokta uzun zaman geçmemişti ki beyinler değişti. 

 Ancak enflasyonun oldukça yüksek seyrettiği, piyasada çok çeşitli bozuk paraların olduğu ve makinalarında çok sık güncellemesinin yapıldığı o dönemde, tüketicilerimizde makinalardan farklı yöntemler ile ürün alabilme şansını denedikleri için bir türlü makinaları verimli çalıştıramaz hale gelmiştik. Ve en sonunda makinaların bulundukları yerlerden sökülüp fabrikaya taşınması kararı alındı. Balıkesire en yakın fabrika Bursa da olduğu içinde, makinalar oraya çekilecekti. 
Konu ile ilgili olarak fabrika'dan arkadaşların makinaları almaya gelmelerini beklemeye başladık. 

Aylardan ekim ve günlerden cumartesi idi, havada hafif yağışılıydı. Fabrikadan Avni bey arayıp, makinaları almaya gelmek üzere, Mustafa ile yola çıktığını ifade ettiğinde saat 10:30 idi. O dönemde depomuzun haricinde birde Balıkesir merkezde ofisimiz vardı ve ben bu ofisi kullanırdım, Avniyi de o ofiste bekliyordum. 
Ofisimiz Özmerkezin orada Umurbey camisinin karşısında idi. Saat 11:45 olmuştu ki Avni tekrar aradı, Balıkesire geldiğini Otel Basrinin oradaki trafik ışıklarında olduğunu ve benim bulunduğum yere nasıl ulaşabileceğini sordu. 
Bende kendisine, bulundukları ışıklardan sonra ki 3. trafik ışıklarından sağa dönmesini, yolun tek yönlü olduğunu, düz gitmesi gerektiğini ve hükümet konağının önünden geçip yaklaşık 150 metre sonra beni göreceğini ifade ettim. 
Ancak 5 dakika oldu Avni yok, 10 dakika oldu Avni yok.
-Dayanamayıp aradım kendisini, Avni neredesin? 
Avniden cevap, ya tarif ettiğin gibi geldim ama seni göremedim. Sen yoktun dedi. 
-Şimdi neredesin peki diye sordum. 
Bilmiyorum dedi. 
 -Baksana oğlum etrafında ne var? Bir tabela falan oku... 
Avni baktı ve müthiş cevabını verdi. Kuvayi Milliye müzesinin önündeyim. 
-Ya Avni bunca yıllık Balıkesirliyim, öyle bir yer yok Balıkesirde daha başka bişey yok mu etrafında? (Tabi ben bilmiyorum o günlerde eski belediye binasının ismi değişmiş ve müze olarak kullanıma açılmış) 
Avni den cevap, burada öyle yazıyor... 
-Tamam Avni tamam, ama sen başka birşey söyle lütfen. 
Avniden cevap, ya burada saat kulesi var... 
-Ehhh be Avni dedim, koca saat kulesi dururken bana ne söylüyorsun. Şimdi sırtını saat kulesine verdiğinde, aşağı sallanan caddeden devam et, o caddenin adı Kızılay caddesi oluyor ve yaklaşık 100 metre önünde bir dört yol var onu geçtikten sonra yaklaşık 50 metre sonra sola dön ve düz devam et, hiç sağa sola sapma, direk benim yanıma geleceksin. Anladın mı? Avni'den cevap, evet anladım, bekle hemen geliyorum... 
 
Aradan 5 dakika geçti, Avni yok ve ben yine aradım. Avni neredesin? 
Trafikte birisine sordu ve Avni den cevap geldi;Zağnospaşa caminin yanındayım... 
-Avni oraya nasıl gittin ya? ben sana düz gel, hiç sağa sola sapma demedim mi? 
Avniden cevap, dedin ama, ben yol ve önümüzdeki araçların çoğu öyle gidiyor diye onları takip ettim ve buraya geldim. 
-Neyse Avni şimdi beni iyi dinle, cami sağında de mi? Avniden cevap;Evet 
-Bak şimdi Avni, sen doğru git önünde yol ikiye ayrılacak sola dön diye tarif ederken, benim konuşmalarımı dinleyen ve ofiste çalışan Remzi yanıma gelip, abi arkadaş yerinde dursun, trafik kalabalık, yağmurda var, ben motosiklet ile onu alıp hemen geleyim dedi. 
Bende tarif etmeyi bırakıp bir arkadaş motosiklet ile seni almaya gelecek onu takip edersin, sende nasıl bir araç var diye sordum. 
Avniden cevap, Ford Otosan P-100 pikap var, kapılarında Tamek yazıyor dedi. 

Bu bilgileri aldıktan sonra bende Remziye, Avniyi ve aracını tarif edip yolladım. 
Remzi gitti ve aradan 5 dakika geçti ama bunlar yok, 10 dakika geçti hala yoklar. 
Dayanamayıp aradım, ama Avniden cevap yok. 
Tekrar tekrar aradım ve en sonunda Avni açtı telefonu ve sordum; 
-Neredesiniz Avni? 10 dakikadır sizi bekliyor ve arıyorum ama cevap bile vermiyorsun? 
Avniden o müthiş cevap, SSK Hastanesi Acildeyiz... 
-Nasıl yani? Ne işiniz var orada? 
Avniden cevap, sen bizi almaya bir adam gönderdin ya... 
-Evettttt İşte o adam bizi buldu, beni takip edin dedi, onu takip ederken, İş Bankasının olduğu yerdeki trafik ışıklarında senin adam bir yaya çarptı... 
-Eyvahhhhh, eeeeeee yaya da bir şey var mı? 
Avniden cevap, Yayada bir şey yok ama senin adam haşat... 
-Nasıl yani? Şu anda adamın acil de yatıyor... 
-Peki motosiklet nerde? 
Avniden cevap, ben Mustafa'yı motosikletin başında bıraktım ve araç ile Remziyi hastaneye getirdim... -Uffff tamam ya Avni inanamıyorum sana yaaa...Ülen 1 saat 10 dakikada Bursadan Balıkesire geldin, yaklaşık bir buçuk saat oldu, Otel Basrinin oradan ofise gelemedin. Halbuki 5 dakikalık mesafe, ne adamsın be diye sitemimi iletip, hemen oraya gitmek üzere yola çıktığımı ifade ettim kendisine. 

SSK Hastanesi acile ulaştığımda, kapıda Avni karşıladı, yuhhh be Avni, ne adamsın dedim. Hemen Remzinin yanın gittim ki, gözlerime inanamadım, sanki Remzi bir yaya çarpmamış, Remziye bir kamyon çarpmış gibiydi. Remzinin her tarafı sargı içinde, kolunda bir serum, yüzü bile zor gözüken bir vaziyette. Remzi beni görünce başladı küfretmeye, çarptığı yayayı kastederek, abi, o adamı biliyorum, yayalara kırmızı ışık yanıyordu, o hatalı geçti, ben hastaneden çıkınca bunun hesabının soracağım ona... Tabi Remzi yi o halde görünce beni aldı bir gülme krizi ve dayanamayıp odadan kaçtım.