17 Aralık 2020 Perşembe

YİTİRİLEN AHLAK

1- Türkiye Cumhuriyetinin kurucu lideri, Kurtuluş Savaşımızın Önderi, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’tür.

ATATÜRK’e pozitif dua eden veya lanet okuyan herkes için benim de duam “Yüce ALLAHIM, ATATÜRK için ettiğiniz duayı misliyle sizlere versin” şeklindedir.
2- Ayasofya bir ibadethanedir. Müslüman bir ülkede CAMİ olarak ibadete devam edilmesi bence doğrudur.
Nasıl ki, İspanyada ki en büyük islam eseri, yine Ayasofya gibi anıtsal bir simge olan Cordoba Cami, Cordoba Katedrali olarak hizmet görüyorsa Ayasofya da aynı mantıkla cami olarak hizmet verebilir.
Veya Avrupada ki bir çok Osmanlı eseri caminin şapel veya kilise olarak hizmet veriyor olması gibi...
3- Ülkemiz, toplum nazarında manevi değeri yüksek olan hususlarla ciddi bir kutuplaşmaya doğru gitmektedir.
Şu yaşananlar çok büyük bir hatadır, tamiri imkansız yaralar açmaktadır. Burada sorumluluk sahibi olanların mutlaka itidal ve sağduyuyu oturtmaları gerekmektedir.
4- Temizlik imandan gelir diye bir atasözümüz var. Günde beş kez abdest alan insanlarız. Cami açılışına gidiyoruz. Ama bütün çöpü olduğu gibi, ibadet için gidilen alanda bırakıp çıkıyoruz. Yazık... Çok yazık... Takdir Yüce ALLAHIN...
Yapılan ibadet, niyet ve akıbet!...
5- Adam ilkokul mezunu, hayatında hiç kitap okumamış, ne tarih bilgisi var, ne siyaset bilgisi, sosyal medyada ki trollerin yönlendirmeleriyle, din adına fikir sahibi olup, aslı astarı olmayan bilgilerle onu bunu karalayıp, sürekli kul hakkı yiyerek, Kuranı Kerimin Türkçesini bırakın farklı kaynaklardan okumayı, hiç okumamış, ALLAH biz insanlara ne demiş bu konu hakkında bilgi sahibi olmamış, namazlarda okunan sıralı son 10 surede ne dendiğini bilmemiş ve bunu merak edip öğrenmemiş ve bütün bu cahilliğine rağmen sürekli ahkam kesiyor.
İçtiği sigaranın izmaritini sokağa atıyor, tuvaletten çıkıyor sifonu çekmiyor, ellerini yıkamıyor, aracıyla giderken diğer sürücülerin hakkına tecavüz ediyor, yayaya yol vermiyor, olur olmadık yerde sürekli korna çalıyor, su içiyor boşalan şişeyi sokağa atıyor ama sorarsan dini bütün yaşıyor...
Velhasılı toplum olarak AHLAKIMIZI yitiriyoruz. Herkes silkelensin ve kendisine gelsin. Yakışmıyor bize arkadaşlar, yakışmıyor.
Sözlerimi Yunus Emre ile tamamlıyorum;
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise az değil
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hak'kı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Beli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka matahların satar
Yükü gevherdir tuz değil

AYASOFYA HAKKINDA BİLDİKLERİM

1- Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlanmış Anadolu düşmandan temizlenmiş ama işgal altında bulunan İstanbul hala temizlenememiş ve Lozan’da Barış Görüşmeleri devam ediyor.

Tarih 23 Temmuz 1923...
Bu görüşmeler esnasında tıkanan iki konu var;
- Osmanlının Borçları ve
- Boğazlar Konusu (bize diretilen İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya kontrolünde bir Boğazlar Komisyonu kurulması ve Boğazlarda Türk Askeri BULUNMAMASI)
2- Bu iki konudan ilk önce ele alınan Osmanlı Borçları oldu ve hepimizin bildiği üzere Genç Türkiye Cumhuriyeti bu borçları (145 milyon Osmanlı Altın Lirası günümüz rakamı ile yaklaşık 700 milyar dolar) 1954 yılına kadar ödedi.
3- Boğazların bizim kontrolümüze geçmesi nasıl sağlandı.
Burada ATATÜRK’ün siyasi dehası ortaya çıktı ve izlenen yol şuydu.
Öncelikle Lozan Anlaşmasında imzalanan maddelerin değiştirilmesi gerekiyordu. Bunun için de anlaşmaya imza atan tüm ülkelerin değişen maddeyi imzalamalarının sağlanması lazımdı...
Malum 1453 yılında İstanbul Fethedilene kadar Ayasofya bir Ortodoks Mabedi idi.
Önce Kurul Kararı ile Ayasofya Müze yapıldı.
Hemen akabinde Yurtdışı Baskı Diplomasisi uygulanarak Ortodoks ülkeler Yunanistan ve Rusya yanımıza çekilerek Lozan Anlaşmasındaki Boğazların Kontrolü maddesinin değişmesi için ikna edildi.
Ve akabinde diğer imzacı ülkeler de ikna edilerek 20 Temmuz 1936 da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanarak aynı gece 30.000 Türk Askeri İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına konuşlandırıldı.
Peki ATATÜRK hedefini gerçekleştirince ne yaptı?
Montrö Boğazlar Anlaşmasının imzalanmasından yaklaşık 5 ay sonra talimat verdi ve 19 Kasım 1936 tarihinde “AYASOFYA CAMİİ KEBİRİ” olarak tapusunu tescil ettirdi.
Tüm bu bilgiler ışığında, o günün şartlarını düşünmeden, bilmeden, ahkam kesen, sosyal medyadaki trollerin yönlendirmeleriyle hareket eden ve GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün ruhunu rahatsız eden zatlar, hepinizi Yüce ALLAH’A havale ediyorum...
🇹🇷🇹🇷🇹🇷 NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE 🇹🇷🇹🇷🇹🇷

9 Kasım 2020 Pazartesi

ALFABE DEĞİŞİNCE CAHİL Mİ KALDIK?

Türklerin Latin Alfabesine geçiş sürecini sizlere kısaca anlatayım arkadaşlar...
Türklerin kullandığı bilinen ilk alfabe, Orhun Abidelerinde kullanılan Köktürk Alfabesidir.
Daha sonra Uygur Alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. En uzun süre kullanılan Alfabemiz budur. Hatta Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Osmanlıda da kullanılmıştır.
İslamiyetin kabulü ile beraber Arap Alfabesine geçilmiştir. Ancak uzun yıllar Arap Alfabesinin Türk Dili Fonetiğine uymadığı için Türk Fikir Adamları, Arap Alfabesinin ya değiştirilmesini yada Türkçeye uygun şekilde ıslah edilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
1850’li yıllardan sonra özellikle Osmanlı da başlayan bu çalışmalardan etkilenerek Arap Alfabesini ilk olarak 1917 Yılında Yakut Türkleri, 1924 yılında Tatar Türkleri terk ederek Latin Alfabesine geçmiştir.
1926 yılında Baküde toplanan 1.Türk Kurultayında Latin Alfabesine tüm ülkelerde geçiş kararı alınmıştır. Ağırlıklı olarak Rusya Hakimiyeti altında ki Türk Devletleri ve Türkiye Cumhuriyeti bu karara uymuştur. Rusya da Kiril Alfabesine geçişi kolaylaştıracağı düşüncesiyle hakimiyeti altındaki devletlerin aldığı bu karara ses çıkarmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti ise Latin Alfabesine 1 Kasım 1928 tarihinde çıkardığı kanunla geçmiştir.
O dönemde konuştuğumuz dil ile bugün konuştuğumuz dil aynı. Yalnız yazarken kullandığımız şekiller farklıdır ve bunlara alfabe diyoruz. O dönemde Arap Harfleri ile yazı yazıyor olmamız Arapçayı bildiğimiz anlamına gelmiyor, nasıl ki şimdi Latin Alfabesiyle yazıp, İngilizce, Almanca, Fransızca vb dilleri bilmediğimiz gibi.
Yani 1 gecede cahil kaldığımız kocaman bir yalandır. Ki Arap Alfabesiyle yazılan Osmanlıcayı öğrenmek isteyen kişiye kimsenin bir itirazıda yok, gidip öğrenebilirler. Osmanlıca ise bambaşka bir konu, çokça Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe kelimelerin yerini almasıyla oluşturulmaya çalışılan yapay ve melez dil.

18 Mart 2020 Çarşamba

18 MART AKLIMIZI BAŞIMIZDA TUTAN GERÇEĞİMİZ

TARİH bir hatıra değildir.
TARİH, yaşanılmış gerçeklerdir.
TARİH, kendimize ödevler çıkarmamız gereken, acı ve tatlı yaşanmışları içeren bir derstir.
İnsanın, refleks olarak ilk korumaya aldığı organ GÖZBEBEĞİDİR...
Çanakkale, bizim ülke olarak GÖZBEBEĞİMİZDİR...
18 Mart 1915 ise, hatıra olarak algılayacağımız bir tarih değildir...
Çanakkale bizim AKLIMIZI BAŞIMIZDA tutan GERÇEĞİMİZDİR...
Çanakkale Zaferi....
Kelimelerin yetersiz kaldığı...
Aklımızın, kalbimizin, bedenimizin ve ruhumuzun KUTSALLARIMIZ UĞRUNA seve seve feda edildiği KAHRAMANLIK DESTANIDIR...
Başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere bu destanı yazan şehit ve yine bu destanın gazilerini RAHMETLE ANIYORUM...
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...

17 Mart 2020 Salı

CORONA VİRÜSÜ VE TARİHE DÜŞTÜĞÜM NOT

Sevgili ve çok değerli arkadaşlarım,
- Öncelikle şunu hepimiz biliyoruz ki sadece ülke olarak biz değil, tüm insanlık olarak hepimiz ciddi bir sınavdan geçiyoruz.
- Olayın vehametini kavrayamamak, bize bir şey olmaz demek, biz beş vakit abdest alıyoruz demek, bizim tuvaletlerimizde taharet musluğu var demek, bizde kolonya alışkanlığı var demek, ıslak mendili sonuna kadar kullanıyoruz demek, hali hazırda hiç bir çözümü olmayan bu Corona Virüsüne karşı olabilecek en büyük ciddiyetsizliktir.
- Benim yaş gurubum risk gurubuna dahil değil diyerek hareket etmek ise daha da vahimdir. Eğer herhangi bir yerden bir virüs kapar ve bunu taşırsan, evdeki annene babana veya kronik rahatsızlığı olan yakınlarına bu virüsü kolayca taşır ve büyük bir vebalin altına girersin.
- Sağlık bakanının uyarılarını dikkate alıp, alınan kararlara itiraz etmeden harfiyen uygulamak vatandaşlık görevimizdir.
- Sebebi ile ilgili senaryoları, daha önceden yapılmış öngörüleri, tespitleri ise şu belayı atlattığımızda ayrıca konuşuruz.
- Gelelim maddi kaygılarımıza ve beslenme sorunumuz olabileceği ihtimaline... Burada veya başka platformlarda taleplerimizi yüksek sesle duyurmalıyız ve bunu yaptığımız takdirde yetkililerin sessiz kalmayacağını, sonuç alacağımızı düşünüyorum.
- Ben Akçayda Perde ve Halı işiyle uğraşan bir esnafım. Çarkımın dönmesi, iş yerlerimin düzenli bir şekilde çalışmasıyla mümkündür. Eğer çalışma ortamım benim yetkim ve inisiyatifim dışında olan gelişmeler sebebiyle sekteye uğrarsa (ki uğrayacak gibi duruyor), devletimizin benim yaşayacağım zorlukları bilmesi getektiğine inanıyorum.
Nedir bu zorluklar?
1- Çalışan personelime Maaş ödemelerim
2- Tahakkuk eden ve edecek olan vergilerim
3- Sgk tahakkuklarım
4- Kira giderlerim
5- Vadesi gelmemiş çek vb borçlarım
6- Kredi kartı borçlarım
7- Bankalardan kullandığım kredi borçlarım
Bütün bunlar benim ticaretimin olağan akışında olan argümanlar.
Eğer olur da işlerimiz durursa yukarıda maddeler halinde özetlediğim hususlarda devlet desteği şarttır.
- Ben mevcut durumda devletimizin aldığı tüm önlemlere harfiyen uyacağımı Tevfik Çelik olarak şahsım ve ailem adına söz veriyorum. Burada ki birçok arkadaşımın da benimle aynı düşüncelerde bulunduğuna inanıyorum.
Konu ile ilgili düşüncelerim bunlardır.
Uzun bir yazı oldu, kimseyi sıkmak istemem ama tarihe bir not olarak bunları düşmek ve bu platformda paylaşmak istedim.
Selam, sevgi ve saygılarımla.

2020 YILI VE FARKINDALIK

1- Soğuk savaş döneminin malum düşmanı olan Komünizm’in yerini günümüzde maalesef İSLAMİYET aldı... Taliban, 11 Eylül, Usame Bin Ladin, Saddam, Kaddafi, Işid vb derken günümüze gelindi... Ortadoğu coğrafyası hep bir kabus, sürekli savaş ve kan gölü...
2- Binlerce yıldan beri aynı coğrafyada yaşayan, her dönemde dünyaya yön veren, bir çok dönem lider olan veya kendisini dünyanın hakimi olarak gören Çin, günümüz dünyasının tartışmasız lideri Amerika'ya kafa tutma gafletinde bulundu ve kendisini Biyolojik bir Saldırı altında buldu... Eeee hesap edilemeyen husus Çin’in dünyanın her bölgesine ulaşmış olmasıydı ve bu Biyolojik Saldırı, Corona Virüsü ile bir anda tüm Dünyaya yayıldı...
3- Karar vericilerin hızla artan dünya nüfusunu sınırlama ve belli seviyeye düşürme yolundaki çalışmaları, dünyanın farklı bölgelerinde özellikle de Afrika kıtasında daimi bir Kaos ortamını doğurdu. Kaos ise sürekli gerilim, çatışma ve savaş demekti...
4- Gıda Terörü... Besinlerimizin, tükettiğimiz gıdaların bir çoğunun laboratuvar ortamında hazırlanması, genetiği değiştirilmiş ürün haline gelmesi ve tüketim çılgınlığı... Beraberinde obez bir dünya...
5- Stres... Günümüzün en yoğun görülen vakası, insan bünyesinin direncini düşüren ve hastalıkların kolayca yol almasının önünün açılması...
6- Fütursuzca ilaç tüketimi... milyar dolarların bu sektörde konuşulması... Yeni yeni hastalıkların türetilmesi...
7- Enerjiye sahip olabilme ve hükmedebilme adına, enerji kaynaklarına sahip olan ülkelerin tamamının monarşi ve baskıcı bir rejimle yönetilmesi, fakir halklar, zengin yöneticiler, adaletsiz gelir dağılımı ve bu gelir dağılımındaki uçurumun zenginler lehine giderek açılması...
Bütün bunları ve burada yazmadığım, yazmaya üşendiğim diğer tüm olguları düşündüğümde, nasıl bir zamanda, neler görerek yaşadığımızı üzüntüyle görüyorum ve geleceğimizle ilgili ciddi kaygılar taşıyorum.
Çocuklarımıza inşaallah güzel bir gelecek bırakırızı bir temenniden öte olsun diye arzu ediyorum
Sadece ülke olarak değil, tüm dünya ve insanoğlu olarak zorlu bir süreçten geçiyoruz dostlar...
Allah sonumuzu hayır etsin

11 Şubat 2020 Salı

AKIL İLE DÜŞÜNMEK, KONUŞMAK VE HAREKET ETMEK

Spor sağlıklı yaşam için yapılan, yapılması gereken bir fiziksel aktivitedir...
Spor bireysel olduğu kadar bir takım olayıdır...
Spor bir mücadelidir...
Spor bir rekabettir...
Ve yine spor son dönemlerde yoğun ilgi ve bu ilginin beraberinde getirdiği ve her geçen gün artan rant ile siyasetin balıklama daldığı bir organizasyondur...
Ve FUTBOL da bir spordur... Hem de rantın en büyük olduğu, milyonları, milyarları peşinden koşturan bir spor...
Sahada, salonda, minderde veya ringde rakipleriyle rekabet edemeyip, başarısız olan, rakiplerinin sportif başarılarını kıskanan, onları durdurmak, kendilerini ön plana çıkarmak ve beraberinde de kendilerini başarılı kılmak için her türlü bel altı çalışmayı yapıp, siyasi gücü kullanmaya çalışanların olduğu ÇİRKEFLERİN varlığıyla kirlenen bir dünyadır spor ve futbol...
Bu tür yapılar, kapalı kapılar ardında yapılan ayak oyunları o kişilerin kul hakkı yeme konusunda ki fütursuz davranışlarını her zaman göz önüne sermeye devam etmektedir...
Bu zavallılar, arsızlıklarından aldıkları güçle her yere ve her şeye hükmedebileceklerini ve onları şekillendirebileceklerini düşünmektedirler...
Ama ALLAHIN TOKADINI unutmaktadırlar...
İLAHİ ADALET elbet gerçekleşecektir...
FENERBAHÇEM üzerinde oynanan, artan bir ivme ile devam eden ve her geçen günde artacağını tüm dünyaya gösteren, eskiden gizli ama şimdi alenen yapılan bu İLLEGAL OYUN ve DÜZENLERİN karşısında 3 Temmuzda nasıl durduysak, bundan sonra da aynı kararlılıkla durup bu KURTULUŞ SAVAŞI mücadelesini vereceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın...
Hiç kimse, günümüz dünyasında yapılan işlerin artık PERDE ARKASINDA kaldığını da düşünmesin...
Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir alışkanlığı vardır... 

28 Ocak 2020 Salı

DEPREM ELAZIĞ MALATYA

Elazığ ve Malatyada yaşadığımız Deprem felaketi hepimizi çok üzdü...
Ülke olarak birlik ve beraberliğimizi tekrar gösterdik...
Öncelikle deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımız olmak üzere tüm ülkemize GEÇMİŞ OLSUN...
Depremden sonraki şu son iki günlük süreçte salakça ve gerizekalı paylaşımlar, provakatif söylemlerde oldu... Bunları kesinlikle dikkate almıyor ve kabul etmiyorum...
Yok Elazığ Kürtmüş, yok Malatyanın deprem olan bölgesi Kürtmüş, yok Aleviymiş, sünniymiş vb etnik ve mezhepsel ayrım kokan, yapılan yanlışları meşrulaştırmaya çalışan her türlü paylaşımı LANETLİYORUM...
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Ermeni ve Rum gibi etnik bir köken veya Sünni, Alevi, Caferi, Şii, Yezidi, Süryani, Ortodoks, Katolik, Protestan veya Yahudi gibi inançsal bir kökenene sahip olmak ne senin, nede benim seçimim değil...
Hatta olduğuna inandığın, kabullendiğin her türlü kimliğin beş kuşak öncesine ulaşsan şimdi bildiğin herşeyden farklı olabilirsin...
Dolayısıyla ülkemiz hem etnik, hemde inanç olarak bir MOZAİKTİR...
Ve her bir zerresi şehit kanlarıyla sulanmış 783.562 km2 yüzölçümlü kutsal topraklarda, kırmızı zemin üzerine beyaz ay-yıldızlı bayrak altında yaşayan herkesin üst kimliği TÜRKTÜR...