22 Kasım 2011 Salı

BAŞARININ 8 SIRRI

Değerli Arkadaşlarım;

Hayatta başarılı olabilmek, yani toplum içinde saygın bir yer edinebilmek, yaptığımız işte marka olabilmek ve sosyal ilişkilerde başarılı olabilmek için yapılması gerekenler 8 ana başlık altında toplanmış. Amerika da 7 sene de 500 başarılı kişi ile gerçekleştirilen röportajlar ve sohbet toplantılarının ardından yapılan analiz çalışması ile elde edilen sonuçta “Başarının 8 Sırrı” tespit edilmiş ve bunlar şu şekilde sıralanmıştır.

1- TUTKU: Konu ne olursa olsun, iş veya özel hayatında insan tutkusu tarafından sürüklenir.
2- ÇALIŞMAK: Aslında burada söylenecek bir şey yok, başarı için tembelliğe ve durağanlığa yer yok.
3- ODAKLANMAK: Başarılı olmak için başını bir şeye göm ve o işte çok ama çok iyi ol. Yani olay tek bir şeye odaklanmak, dikkatini dağıtmamak.
4- YAPTIĞINIZ İŞİ SEVMEK VE EĞLENMEK: Mantık yani yakalamamız gereken husus şu olmalı, sevdiğim işi, sevdiğim için yapıyorum, para için değil, hatta bu işi yapabilmek için üzerine para bile verebilirdim. Hiçbir iş kolay değildir, ama benim işim çok zevkli, işimde çok eğleniyorum. Bu mantığı yakalamamız lazım arkadaşlar.
5- ISRARCI OLMAK: Başarılı olabilmenin en önemli sebeplerindendir.
6- ZORLAMAK: Artık zorlayacak ebeveynlerden ve amirlerden kurtulup, birilerinin bizi zorlamasını değil, kendimizin zorlamasını sağlamalıyız. Yani fiziksel ve beyinsel olarak kendimizi zorlamak, zorlamak, zorlamak.
7- HİZMET ETMEK: İnsanın kendisine hizmet etmesi zordur ve ne kadar olduğu bellidir. Ama önemli olan başkaları için değeri olan bir şey onlara sunar ve ihtiyaçlarına cevap verebilirseniz işte o zaman kazanabilirsiniz, tüm zenginlerin ortak özellikleri budur.
8- FİKİR: Olaylara farklı açıdan bakabilir ve değişik hususlar yakalayıp bir fikir üretebilirseniz işte turnayı gözünden vurdunuz demektir.

Eeee tüyolar benden, uygulamak sizden...

Tevfik ÇELİK

3 Temmuz 2011 Pazar

NE İDİ SENİN DERDİN?

Ne idi senin derdin?


Allah bozmasın ve daim etsin, tıkır tıkır saat gibi çalışan bir sağlığın, gül gibi işin, iyi bir gelirin, kurulu bir düzenin ve herkesin hayalini kurduğu bir yaşam tarzın varken, neden Türk sporu ve Fenerbahçe için bütün bunlardan vazgeçtin...


Sana ne idi de Fenerbahçe kulüp binasını barakalardan kurtardın...

Sana ne idi de Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumunun hem kapasitesini arttırıp, hemde sadece hafta sonları değil 7/24 yaşanır bir yer haline getirdin...

Sana ne idi de dünyanın en büyük kulüplerinin bile gıpta ile baktığı, nasıl işlediğini etüt ettiği bir FENERİUM markası oluşturdun...

Sana ne idi de Fenerbahçe'nin bir spor kulübü olduğunu hatırlatıp, amatör branşlara ağırlık verdin...ve her dalda şampiyonluklar elde eden bir kulüp haline getirdin...

Sana ne idi de Fenerbahçe'ye Faruk Ilgaz, Fikirtepe, Ankara Türk Telekom Tesisleri, Topuk Yaylası ve Ataşehir gibi tesisler kazandırdın ve kazandırmaya devam ediyorsun...

Sana ne idi de sporda sponsorluk kavramının ve marka değerinin yükselmesini sağladın...

Sana ne idi de kulüplerin naklen yayın gelirlerini arttırıp dünya arenessında rekabet edebilmelerine olanak sağlamaya çalıştın...

Sane ne idi de spor kulüplerinin, tv, radyo, dergi ve gazate gibi medya da yer almasını sağladın...

Sana ne idi de spor kulübünün hayatın her alanında olabileceğini, Fenercell, Fenernet, Fenerbahçe Koleji gibi kurumlar ile bizlere gösterdin...

Sana ne idi de Türk Futbolu gelişsin diye kulüpler birliği vakfını sporda sözü dinlenen, futbolda uygulayan değil aynı zamanda yöneteninde kulüplerin kendisi olması gerektiği hususunda çalıştın...

Sana ne idi de Türk Futbolunun dünya da ki yeri bu olmamalı, kulüplerimiz daha kurumsal bir yapıya kavuşmalı diye çalışmalar yapıp öncülük etme gereği duydun...

Sana ne idi de her kulvarda şampiyonluğa oynayan bir spor kulübü oluşturup, her alanda farklı rakipler ile mücadele ederken, sporun rekabet olduğunu bilmeyip, başarısızlıklarında kin, nefret ve düşmanlık duyguları besleyen bir sürü insanla muhatap olma zorunluluğnda kaldın...


Bak bizim çok güzel atasözümüz var..."Meyve veren ağaç taşlanır"...

Sana ne idi de taşlanmayı göze alıp böylesine gereksiz işlere kalkıştın...


İşte LİDER olmak böyle bir husus...sen bütün bunları göze alıp, bu zorlukları yaşıyorsan bizde sana sonsuz destek olacağız...


HEP DESTEK TAM DESTEK

30 Haziran 2011 Perşembe

CAHİL CESARETİ

Yurt dışında önemli bir üniversitenin yapmış olduğu bir araştırmaya göre yöneticlerin (özellikle de orta ve üst düzey) çok büyük bir kısmının cahil cesareti dediğimiz özellikleri ile o vasfı elde ettiklerini tespit etmiş.


Bu tür insanların en dikkat çekici özelliği, kendi yeterlilikleri ve özelliklerine bakmaksızın her işi yapabileceklerini zannetmeleri, o işle ilgili bir eğitimleri, bir bilgi birikimleri olmasa dahi o işi ondan iyi kimsenin yapamayacağına inanmış olmaları ve cesur bir şekilde işe atılmaları gösterilmektedir. Aynı işi çok iyi yapabilecek, donanımlı bir kişinin ise, zaten kendisine inancı tam olduğu için, işin kendisine doğal olarak verilmesi gerektiğini düşünerek işi beklediğini, ancak cahil cesaretli kişilerin işe talepkar olduğu için işi o kaptığını, yetkin ve donanımlı kişilerin ise bu olay üzerine işe küsüp, isteksiz, ruhsuz ve duygusuz bir şekilde çalışmaya devam ettiklerini, haklarının yendiklerini düşündüklerini ifade ediliyor.


İş hayatında oldukça çok örneği olan bu durum nedeniyle de iş sonuç kaliteleri düşüyor, verimlilik azalıyor, kurumsal kültür zedeleniyor, kurum içi kariyer planlamalarına olan inanç ve güven kayboluyor. Çağımızda ki en büyük tehlikelerden biri olarak gösterilen bu cahil cesaretli kişiler yüzünden ülkeler, siyasi partiler, şirketler, stkları malesef iyi yönetilemez duruma gelmektedirler. Genel memnuniyetsizliğinde en büyük sebeplerinden birisi de budur.


Konfüçyüsün bir sözü vardır bu konu ile ilgili ve çok severim:


Kişi, bilmediğini biliyor ise, ÖĞRETİNİZ,

Kişi, bildiğini bilmiyor ise, HATIRLATINIZ,

Kişi, bilmediğini bilmiyor ise, ŞİDDETLE KAÇINIZ,

Kişi, bildiğini biliyor ise, ARKASINDAN GİDİNİZ.


Cahil kişiler, bizim toplumumuzda o kadar fazla ki, toplumumuzun bu yapısını ve nasıl yönetildiğini özetleyen şu fıkrayı, yeri geldikçe anlatmaktan zevk alıyorum. Şöyle ki;

"Ulusların gelişmişlik düzeylerini araştıran bir kurum, araştırmaya nereden başlayacağını tartışırken, şöyle bir öneri atılmış: Ülkeleri yöneten liderlerin odacılarına bu ülke nasıl kurtulur diye soralım...ve bu öneri kabul edilmiş. Önce Alman Başbakanı Merkelin odacısını çağırmışlar, sormuşlar Almanyada birleşmeden sonra ki bu ekonomik istikrarsızlık nasıl giderilir? sizin düşünceniz nedir? demişler...Ben bilmem, sayın başbakanım ve hükümet üyeleri bilir demiş...İngiliz Başbakanı Brownun odacısını çağırmışlar, sormuşlar İngiltere de ki bu hayat pahalılığı nasıl düzelir? sizin düşünceniz nedir? demişler...Ben bilmem, sayın başbakanım ve hükümet üyelerli bilir demiş... franszı Cumhur başkanı Sarkozynin odacısını çağırmışlar, sormuşlar Fransada ki bu göçmen sorunu nasıl hal olur? sizin düşünceniz nedir? demişler...Sayın cumhurbaşkanım bilir demiş...Sonra Türkiye başbakanının odacısını çağrımışlar, sormuşlar...Nasıl düzelir bu ülke?...Başlamış anlatmaya, önce işsizliği bitirmek lazım, yeni fabrikalar açmak lazım, yollar yapmak lazım vb....anlatmışta anlatmış..."


Özellikle ülkemizde herkesin her konuda bir bilgisi ve fikri var. Malesef olaylara yaklaşımımız da bu şekilde. İşte bu yüzden tvlerde tartışma programlarını izlememiz, hele hele evlilik programlarını izlememiz tamamen toplum olarak bu tür cahilliklere prim verdiğimizi gösteriyor.


Alacağımız yol o kadar çok ve uzun ki, bugün doğanlardan başlasak bu işe ancak 3 nesil sonra falan ancak ciddi bir yol katetmiş oluruz.


Tevfik ÇELİK

23 Ocak 2011 Pazar

Ahmet Selvi İçin Hazırladığım Konuşma

Sanayi Bakanı Nihat Ergün 22.01.2011 günü açılış ve bir takım ziyaretlerde bulunmak amacı ile Bandırma ve Gönen'e geldi.

Programının Gönen ayağında Gönen Ticaret Odasını da ziyaret edecek olan bakana, Gönen Ticaret Odası Meclis Başkanı Ahmet Selvi de bir konuşma ile hem Gönen'i tanıtacak, hem de taleplerini iletecekti. Bununla ilgili de benden yardım talebinde bulundu. Bunun üzerine hazırladığım ve Ahmet Selvi nin de yaptığı konuşma metni tam olarak aşağıdaki şekildedir:

Sayın Bakanım, Sayın Valim, Sayın Milletvekillerim, Sayın Kaymakamım, Sayın Belediye Başkanım, Saygıdeğer konuklarımız ve basınımızın değerli temsilcileri;

Afrika da her sabah bir aslan uyanır, en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa avlanamayıp aç kalacağını ve dolayısıyla yok olacağını bilir.
Afrika da her sabah bir ceylan uyanır, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa o aslana yem olup, yok olacağını bilir.

Değişen ve gelişen dünyamızda,iş dünyası ve profesyonel yaşam eskiye göre çok daha hızlı ve zorlu bir hal almıştır. İş yaşamı için alınan temel eğitim 20 yıl öncesine göre oldukça farklılık arz etmektedir. 4 Yıllık teknik eğitime başlayan bir öğrencinin ilk yıl öğrenmiş olduğu teknik bilgilerin 3. Sınıf sonunda yarısı güncelliğini yitirmiş olmaktadır. Dünyada ki bu baş döndürücü değişim hızı ve gittikçe zorlaşan rekabet koşulları, bizim için olduğu kadar çocuklarımız için, gelecek nesiller için çok daha zorlu bir geleceği ifade etmektedir.
İşte Gönenimizi bahsetmiş olduğum bu zorlu geleceğe daha iyi hazırlayabilmek için aşağıda kısaca özet geçeceğim hususlar da ki tespitler ve çözüm önerilerimiz çok önemlidir.

Değerli hazirun öncelikle, şahsım ve meclisim adına hepinize en derin ve kalbi duygularımla hoş geldiniz diyorum.

Gönenimiz, Marmara bölgesinin güneyinde, Balıkesir ilinin kuzeybatısında yer alan ve Balıkesir iline bağlı bir ilçedir.

İlçemizin ekonomisi tarım ve hayvancılık, kaplıca turizmi, tarıma dayalı sanayi ve göz nurumuz bayanlarımızın el emeği ile ürettiği iğne oyacılığına dayanmaktadır.

Gönenimiz en iyi çeltiğin yetiştirildiği bölgelerden birisidir. Gönen Baldosu, pirinç kalitesi ve iriliği kadar lezzeti ile de adından söz ettiren ve ismi ile aranan bir ürün konumundadır.

Gönenimiz 3 bin yıllık geçmişe sahip bir şifa diyarıdır. Sağlık Bakanlığınca birçok hastalığa iyi geldiği kanıtlanmış kaplıca sularımızın tedavi ettiği rahatsızlıkların başında, romatizmal ve eklem ağrıları, bel ve boyun fıtığı, ortopedik ve nörolojik rahatsızlıklar gelmektedir.

İlçemizde Kaplıcalar A.Ş. olarak hizmet veren 3 otelde 380 oda ve 783 yatak kapasitesinin yanı sıra özel sektöre ait 7 otelde 266 ve 16 pansiyonda da 550 yatak kapasitesi bulunmaktadır. Bunlara ilave Ekşidere Köyü Dağ Ilıcasında da 200 yatak kapasitesi mevcuttur.

Ayrıca sıcak sularımızdan sağladığımız Jeotermal Enerji ile şehir merkezinde 2.370 abonenin konut ve işyerleri ısıtılmakta ve ülke ekonomisi için doğal bir tasarruf sağlanmaktadır.

Gönenimizin dünyaca ünlü kaplıcalar merkezi haline dönüştürülmesi ve Karlovy Vary benzeri bir ün yapabilmesi için, ilçemize özel turizm teşviki çıkarılması veya kapsamına dahil edilmesi ve profesyonel bir yaklaşım ile 5 yıldızlı otel zincirlerinin bölgemize ilgi göstermesinin sağlanması, mevcut potansiyelin rantabıl bir şekilde kullanılmasını sağlayacaktır.

1990 lı yılların başlarında İstanbul Kazlıçeşme de ki deri fabrikalarının kaldırılması sürecinde bunların bir kısmı yatırımlarını ilçemize kaydırmışlar ve beraberinde yeni teknoloji ve pazarlarını da getirmişlerdir.
2000 li yılların başında ki dünya ve özellikle de ülke ekonomimizde ki krizin olumsuz etkisi deri sanayini ciddi boyutlarda etkilemiştir. Halen tabakhane vasfında bulunan bu imalathanelerin deri organize sanayine taşınmasının teşvik edilmesi ve teknolojik yatırımları ile rekabet edebilir hale gelebilmeleri için destekleme yapılması, rekabette ve işini büyütmekte zorlanan bu iş kolunun eski günlerine dönmesine vesile olacaktır.
Tabakhanelerin taşınması ile boşalan alanın da Turizm Bölgesi ilan edilmesi Gönenimizin geleceğine atılmış kalıcı bir imza olacaktır.

İlçemiz sınırları içinde yer alan Gönen-Bandırma Organize Sanayi Bölgesi, uluslararası ölçekte büyük sanayi kuruluşları ve işletmeler için çok önemli jeopolitik bir konumdadır. Bu özelliği ile de hem ilçe hem bölge hem de ülkemiz için büyük bir ekonomik potansiyel oluşturmaktadır. Temennimiz ve dileğimiz kısa sürede bu potansiyelin değerlendirilip faaliyete dönüştürülmesidir. Ancak yatırımcının bölgeye gelebilmesi için de eksik olan alt yapı yatırımlarının tamamlanması gerekmektedir.

İlçemizde iğne oyacılığı genç kızların çeyizlerini hazırlaması dışında artık ticari bir faaliyet haline gelmiş ve yurt çapında bir ün kazanmıştır. Zamanla Belediye Başkanlığımızın iğne oyacılığını sahiplenmesi ve bu faaliyeti festival ve fuarlar ile canlandırması iğne oyacılığının Gönen özelinde markalaşmasına sebep olmuştur.

Gönenimiz, ünlü hikaye ve roman yazarı Ömer Seyfettin ve din alimi mütefekkir Gönenli Mehmet Efendi ile de sosyal hayatta ünlenmiş bir şehirdir.

Böylesine özellikleri bünyesinde barındıran, ufku geniş, geleceği parlak, her geçen gün modernleşen, huzurlu ve güvenli bir şehrin çocuğu olmanın gururu ile geleceğe umutla baktığımı ifade ediyor, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinizi saygı ile selamlıyorum.

16 Ocak 2011 Pazar

OLAYA RUH VERMEK

Sene 2005 ve aylardan Aralık, Balıkesirde bir hafta sonu, pazar günü dağlık arazide mangal yapmak üzere arkadaşlar ile sözleşiyoruz.

İman ailesinden Haluk, Hakan, bankacı arkadaşımız Can, Rıza abi, Bahadır ve ben mekan olarak Balıkesir merkeze bağlı Konakpınar köyü civarında ki dağlık araziyi seçerek iki araç halinde nevalelerimizi de hazırlayarak yola çıktık.

Çok soğuk bir kış günü idi ve hafta içinde yağan karlar hala erimemişti. Yaklaşık 30 km lik yolculuğumuz, hava ve yol şartları sebebi ile 45 dakika civarında sürdü. Birkaç tane köy geçtikten sonra gözümüze kestirtiğimiz ve araçlarımızı da rahat park edebileceğimiz, mangalımızı da yakarken bir yandan da diğer ihtiyaçlarımızı da görebileceğimiz bir çeşme başına yerleştik.

Araçları park eder etmez, ayak üstü muhabbetimize devam ederken bir yandan da mangallarımızı da kurmaya başladık. Tabi bu arada bir takım ihtiyaçlar hasıl oldu. Bunlardan en önemlisi de mangal ateşi için ihtiyacamız olan odunlardı. Hemen araziye yayılıp odun aramaya başladık, ancak bulduğumuz her ağaç parçası oldukça ıslak olduğu için yanması mümkün değildi. İşte bu sebeple Can ile Bahadırı görevlendirdik ve araçlardan birisi ile son geçtiğimiz köyden mangal için ihtiyacımız olan odunları temin etmeye gittiler.

Yaklaşık yarım saat sonra oldukça yüklü bir şekilde odunları da temin etmenin vermiş olduğu gururla arkadaşlarımız geldi. Tabi biz bu arada, ne kadar sıkı giyinmiş olsak ta hafif hafif üşümeye de başlamışdık. Bir an önce odunların gelip mangalın yanmasını ve ateşinde de ısınmayı istiyorduk. Odun bulup gelen kahramanlarımızı bağrımıza bastıktan sonra mangalları yaktık. Kısa olan kış günleri içinde bulunduğumuz bu dönemde, biraz da puslu olan havada zamanın da hızlı bir şekilde ilerlemesi sebebi ile hava da yavaş yavaş kararmaya doğru başlamıştı.

Mangalımızın yanması ve akabinde de hemen etlerimizi pişirip ayak üstüde içeceklerimizi tüketerek,o soğuk kış gününde temiz hava ve arazinin tadını çıkarmanın dayanılmaz hafifliğini yaşadık ki muhabbetin tadına doyum olmuyordu.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan mangalları temizleyip, toparlanma işlemlerini hızlı bir şekilde halledip, aracın bagajına yerleştirmeye koyulduğumuz o anda acı gerçekle yüzdeşleştik. Meğerse aracımızda gereğinden fazla mangal kömürü, çıra ve ateş mevcut imiş ve Haluk bunları bildiği halde, doğanın dokusu ve içinde bulunduğumuz ortamın gereği ve OLAY RUH VERMEK adına her şeyi araziden temin etmemiz için bize bunları söylememiş. Haluk adına haklı bir gerekçe de olsa, çektirdiği onca eziyet sebebi ile hepimizin hep bir ağızdan ettiği iyi niyetli dileklerimize da muhatap olmuş oldu.